Bir varmış bir yokmuş...
Bir yokmuş, hiç yokmuş. Yok muymuş? Yokmuş! Aslına bakarsanız sanki bir ara varmış ama (şimdi düşündüm de) yokmuş yine de! Evet, kesin kararımı veriyorum! Varmış ama işine gelmeyene yokmuş!
Bir masala başlar gibi başlayarak ama aslında çok da masal olmayan, gerçek hayatın içinden anlatıyorum. İçimden geldiği gibi... Konu 'Kürt dili' olacak ama baştan söyleyeyim "yok" diyenleri korkutabilir gerçekte var olan bir şey!
Öncelikle şuraya bir yere ansiklopedik bir bilgi eklemek istiyorum.
Buyurun efendim...
Kürtçe (Kurdî): Hint-Avrupa dil ailesine bağlı Hint-İran dillerinin Kuzeybatı İran koluna giren ve Türkiye, Suriye, Irak, İran'da yaşayan Kürtler tarafından konuşulan bir dildir.
Kürtçe, bu ülkelerin haricinde Ermenistan, Gürcistan, Türkmenistan, Lübnan, Afganistan, Rusya gibi ülkelerde konuşulan bir dildir. Kelime sayısı olarak dünyanın en zengin dilleri arasında yer almaktadır.
Yani Kürtçe sadece 'Doğu Dili' değil; aynı zamanda batı, kuzeybatı, güney, güneybatı, güneydoğu, kuzeydoğu, Avrupa, Asya, Amerika, Avustralya, Antarktika, Mars, Jüpiter, Venüs ve Uranüs dilidir. (Bakınız: Bir Kürdün Uzay Yolculuğu)
Kürtçe, (siz kabul etseniz de etmeseniz de) birçok lehçesi, şivesi, ağzı olan bir dildir. Bu arada parantez içinde "bakınız" diyerek belirttiğim yer şakaydı. Şimdi durup dururken "Kürtler uzaya da mı çıktı" demeyin.
(Bunu "Doğu Dili" diyenler için söylüyorum.) Elbette bir Kürt uzaya da çıkabilir ama bildiğim kadarıyla henüz çıkan olmadı. (Uzaya çıkmayı sizden öğrenecek değiliz.)
Şimdi deminden beri şakalar ile karışık anlattığım kısmı geride bırakıp işin trajik tarafına geçmek istiyorum.
Binlerce yıllık bir tarihe sahip olan Kürtçe, yıllarca yasaklara maruz kalmasına rağmen ayakta durabilmeyi başardı ama hiç bir zaman 21'inci yüzyıldaki kadar yıpranmadı.
Ne yazık ki, bu asrın insanları olarak bu büyük dile sahip çıkamadık. Konuşmadık, yazmadık, yazmadım, yazamadım.
Bu bir özeleştiridir:
Ben de yazamadım. Bu köşe yazısında bile ana dilimi, ana dilimle savunamadım. Zaten işim asıl trajik yanı da bu ya! Hepimiz savunduk ama savunurken bile ana dilimizi kullanmadık.
Fakat, bu yazının sonuna gelirken Kürtçe bir atasözü ile sonlandırmak istiyorum. Belki de halimizi en çok bu söz ifade ediyor.
"Doğu Dili" diyen hanımefendiye ithafen...
"Tev dijminê kewê, kew ji dijminê serê xweye"
Hadi eyvallah...