Gazze’de çocuklar ağlarken, biz neyle meşguldük?
Bir annenin kucağında son nefesini veren yavruya, hangi haber kanalında rastladık?
Birliğini yitirmiş bir ümmetin sessizliği, işte tam da orada yükseldi. Ne bir feryat, ne bir direnç… Sadece ekranlara bakan gözler ve içe gömülen sessizlik.
Bir zamanlar tek bir canın acısıyla sarsılan bu ümmet, şimdi binlerce masumun kanıyla bile uyanamıyor. Sessizliğimiz, zalimin en büyük silahı oldu. Çünkü o biliyor ki; biz dağılmışız. Kalplerimiz bölünmüş, gündemlerimiz ayrışmış, acımız bile parçalanmış.
Gazze’nin feryadı sadece bombalarla değil, ümmetin suskunluğuyla da büyüyor. Dualar dilde, ama birlik gönülde yok. Herkes bir şey yapmalı ama kimse ne yapacağını bilmiyor. Çünkü birliğimiz yok, çünkü rehberliğimiz zayıf, çünkü kardeşlik sadece sözde kaldı.
Oysa Resûlullah (s.a.v.) ne buyurmuştu?
“Müminler bir beden gibidir. Bir uzuv acı çekse, diğer uzuvlar da bu acıya ortak olur.”
Ama şimdi, kol kırılıyor ama vücut hissetmiyor. Kalplerimiz hissizleşmiş, gözlerimiz alışmış.
Ey ümmetin ferdi,
Ey kalbi hâlâ titreşen insan,
Bu sessizlikten uyanmanın zamanı değil mi? Dua ile, bilinç ile, kardeşlik ile… Belki elimizden bir şey gelmez, ama suskun kalmak da bir tercih. Sessizlik tarafsızlık değil, çoğu zaman adaletsizliğe ortaklıktır.
Gazze’de akan her damla kan, ümmetin parçalanmışlığının aynasıdır. Ve o aynaya ne zaman bakarsak, yüzümüzde utançtan başka bir şey göremeyeceğiz.